Viski Günlüğü No.12 - OBAN 14
Hepimizin bu hayatta bazı saplantıları var. Kimi takıntılı biçimde aşka aşık, kimi bir insana, bazısı köpeğine saplantılı, bazısı da uyandığında sağ ayağını 2 kere sol ayağını 3 kere yere vurmadan güne başlayamıyor. Ve bu durum benim aklıma iki şeyi getiriyor: Bu özelliklerimizi günlük hayatımızda insanlardan ne kadar mükemmellikle gizlediğimizi ve aslında hiç de mükemmel olmadığımızı.
Benim de takıntılarım var, çok fazla değiller ama varlar. Belki birçoğumuzda vardır, pembe'li gri'li bir Arnavut kaldırımı üzerinde yürürken sol adımı kırmızıya sağ adımı griye basmaya çalışmak gibi. Ya da kurumuş yapraklara özenle basıp sesini duyunca mutlu olmak gibi garip şeyler. Mutlu olmakta sıkıntı yok. Fakat o yapraklar için yolunuzu değiştiriyorsanız, işte o zaman biraz problem var demektir.
OBAN 14, vaktinde bende saplantı haline gelen tek viski. Çözemediğim, nihayi kararı bir türlü oluşturamadığım, asla aklıma gelmekten vazgeçmeyen bir hastalık adeta. Ayrı günlerde tam 5 kez, her kadehi 1-1,5 saat sürecek şekilde tadım yaptıysam da bir türlü istediğim sonuçlara varamadım -normalde bir-iki kadehte anlardım- ve sonunda dayanamayıp tatmayı bıraktım.
Saplantılı bir ilişkiye benzettim onu. Ki benim hayatımda da böyle bir ilişkim olmuştur, bu seferki bir kızla tabi. Benzer şekilde tam '5' kere deneyip yürütemediğimiz bir birliktelikti. Ve ikimiz de daha fazla dayanamayıp bırakmıştık. Okuyunca çok mantıksız gelebilir, fakat beyninizi neyin normal olduğu konusunda yeteri kadar kandırırsanız, herşeyi normal görebilirsiniz. Hiç de öyle olmasalar bile. 2.den sonra OBAN 14 ile yaptığımız denemeler de pek olumlu sonuçlanmadı açıkçası, tabi ki.
Takıntılar, saplantılar, ancak sizi ileri taşıdığı sürece güzeldirler. Sabahları spor yapmadan işe gidememek takıntısı mesela. Ama sizin de bildiğiniz gibi çoğu bizi geriye götüren şeyler oluyor. Genel olarak biz hayatın her gün üzerine konarak ilerletilmesi gereken birşey olduğunu düşünsek de, her gün bunu başardığımız pek de söylenemez. Ancak başardığımızda yaşadığımız keyfi de tarif etmek çok zor.
OBAN 14'ü birçok kişi ilk kadehte anlayıp hakkında fazlaca yorumlamalar yapabiliyor ama, ben incir ve benzeri kremamsı notalardan öteye geçemedim. Bıraktım, sonrasında tattığım yeni viskiler için kendimi zorluyorum. Bazen yenilgiyi kabul etmek gerekiyor ki, yolumuza devam edebilelim öyle değil mi? Ve bunu saklamayalım. Çünkü bir tek o zaman başarısızlıklarımız ya da takıntılarımızla yüzleşmiş oluruz. Bizden başka biri daha bunu bildiğinde sadece. Biz olmayan biri.
Şimdi demeye çalışıyorum ki, yarın %99'u pek de yakınımız olmayan tanıdıklarımıza yine en harika 'biz'i gösterecek ve anlatacağız. Hiçbir derdimiz, tasamız yokmuş gibi davranacağız. Bizi en çok yoran şeyin bu saklanmalar olduğunu unutacağız.
Ama belki de her sabah yüzümüze itina ile 12 kere su çarptığımızı anlatacak, su bardaklarını nasıl titizlikle dizdiğimizi gösterecek birilerine ihtiyacımız vardır, kim bilir?