Viski Günlüğü No.14 - Lagavulin DE
"SIVI BİR SANAT"
Ferrari, Lamborghini, Porsche gibi spor otomobil markalarının bazı yan kuruluşları vardır. Bunlar, zaten inanılmaz derecede lüks ve hızlı olan bu otomobilleri daha da hızlı, daha da lüks hale getiren firmalardır. Yani hep daha fazlasını isteyen, biraz da tatminsiz olan ultra-zengin kitleye hitap ederler. Merak edenler için Mansory, Hamann, Techart gibi firmalardan bahsediyorum.
Günümüzde birçok ürünün high-end versiyonları mecut. Bu aslında insanoğlunun içinde bulunduğu yanlışı çok güzel yansıtıyor: ‘Tatminsizlik hastalığı’. Zaten içinde bulunduğumuz kredi kartı borç girdabının da sebebi bu. Hep sahip olabileceğimizin 1 tık fazlasını istememiz. Gelirimizin artması veya azalması hiç önemli değil, sadece 1 fazlasını istiyoruz hepsi o kadar. Bu duruma uyanabilenler ne şanslı. Ama girdaptan çıkamayanlar, savrulup duruyorlar. Hem de ölene kadar.
Neyse ki hep 1 fazlasını isteyen başka insanlar da var. Sanatçılar. Yani tüketmek yerine üretenler. Besteciler, aranjörler, yazarlar, aa bi de şey, dur, viski üreticileri. :D Vsiki mi dedim? Ne alaka ya?
Güzel şeyler yaratan, dünyaya yepyeni şeyler katan insanlara ben sanatçı diyorum, single malt viski üreten damıtımevlerinin ve o insanların da benim için sanatçıdan farkı yok. Ve ürettikleri ile yetinmeyen, hep daha güzelini arayan insanlar bunlar, şirketler. Bu sebepten ötürü deneysel çalışmalar da yapıyorlar. Lagavulin markasının bu özel serisi de buna verebileceğimiz örneklerden biri.
Normalde bir Lagavulin’den is, duman, iyot kokuları alırız. Lagavulin DE (Distiller’s Edition) ise bir süre daha ekstra olarak daha farklı tip fıçılarda bekletilerek içine meyve notaları da katıyor. Bu da bizi hoooop ecza dolabı kokularına kavuşturuyor. Vallahi şaka yapmıyorum. Kimya işte, çok ilginç.
Lagavulin pahalı, bu daha da pahalı. Bana da arkadaşım duty free’den yanlışlıkla almış. Normalini istemiştim, o bunu getirdi. Tanımıyorum tabi o dönemde özel şişe nedir, bi açtım kapağı… Oa.
Hani her parfümün ait olduğu bir çiçek/baharat grubu vardır. Biraz düşününce anlarsın neye benzediğini. Diğer kokular da öyledir. Ama bu? Ya yok hiçbir şeye benzemiyor öyle değişik ki. En yakın hissettiğim şey ecza dolabı kokusu oluyor her defasında. Hayatınızda buna benzeyen tek bir şey daha koklamadığınızı bir düşünsenize, harika değil mi?
Bir besteci, şarkısının yüzde 99unu 1 günde bitirir, kalan yüzde 1ini bitirmesi 99 gün sürer. Lagavulin D.E. de bu lezzeti yakalamak için, çok ama çok uğraşmış. Uzun yıllar boyunca. Çünkü onlar da bu işe bir sanatçı ruhuyla yaklaşıyorlar. Dünya’ya yepyeni bir lezzet sunup bizim dünyamızı güzelleştirdikleri için. Bir sanat sunmak için.
Manevi değeri büyük olan, sıvı bir sanat.
Hayat ironilerle dolu. Bu viskinin şişesi karşımda, kadehi elimde durduğumda içi boşaltılmış bir salonda bir kanepenin üzerinde boşluğa bakıyordum. Boşluğa evsahipliği yapan yorgun bir bedenin ellerinde duran son derece kıymetli bir sıvıydı.
Tüketmeyi çok iyi biliyoruz, hepimiz ‘iyi birer içici’yiz hatta, ama konu üretmeye geldi mi orda yokuz. Sadece viski üretmekten bahsetmiyorum, güzel şeyleri üretmekten bahsediyorum. Neredeyse hiçbirimiz orda yokuz. Ama başkaları var. Bir kadeh Lagavulin DE, bana hem hayatımın manevi açıdan zor geçen günlerini hem de güzel şeyler yaratmanın ve onu insanlarla paylaşmanın yarattığı hazzı hatırlatacak. Belki bigün tekrar bu viskiyi gerçekten hakettiğimde içerim. Yani zoru başardığımda…